1 Eylül 2013 Pazar

İstanbul'a Veda, Fethiye'ye Merhaba!

Çok fena radikal bir karar alarak İstanbul'u terk etme planları yapmamız kış aylarına denk gelmektedir. Halbuki o dönemlerde yine Mecidiyeköy dolaylarında fakat daha uygun kiralı dairelere de bakmaktaydık. Epey yüklü miktarda kira verince bazı şeyleri sorgular oluveriyosunuz. Eee baktık daha uygun kiralı evler de yok. Biz de bi acayibiz hem işimize yakın olsun aman evimize kolay gidip gelelim hem de kirası ucuz olsun istiyoduk ama böyle bir dünya İstanbul'da mümkün olabilir mi allasen? Zaten sıkılmıştık da iyice büyük şehirin koşturmacasından, telaşından, o bitmek bilmeyen gürültüsünden, kavgasından, itişinden kakışından, kaba saba insanlarından...Doğa bizi çağırıyodu. Kocacıktan Fethiye'ye yerleşelim mi diye enteresan bir soru geldi, adam resmen ciddiydi.
Ben de aaa neden olmasın ki dedim ama ohaa nasıl olacaktı ki? Kolay mıydı? 30 küsur yıldır burdaydık, aileler, dostlar, işler güçler, bissürü yaşanmışlıklar vardı. Bi boğaz gerçeği vardı mesela, ne bileyim bi istiklal caddesi, sultanahmet, konserler falan. Fethiye'ye daha önce balayında gelip hayran kalmıştık. Doğa, yeşillik, ağaç, organik tarım iyiydi hoştu da biraz da korkutucuydu öyle tası tarağı toplayıp doğduğun yeri terketmek.

Aylar ayları kovaladı. Ailelerimiz önce şaka yaptığımızı sandı ama baktılar iş ciddiye bindi, desteklemekten başka çareleri kalmadı. Nakliye aramalarına başladık, iş yerleriyle konuştuk. Bayram öncesi kocacık ev aramaları için fethiye'ye uçtu. Şansımıza güzel, temiz hemi de sahibinden bir ev buluverdi. Kirası da o kadar uygundu ki o kadar olur. Balkondan deniz manzarasına sahipti. Herşey şahaneydi de ev nasıl toparlanacaktı?

Ha gittik, ha toplandık, ha taşınıcaz derken fethiye'ye yerleşmiş bulunuyoruz. Daha önceden çok yazmak isterdim ama yerleşme telaşı, internet bağlanması derken ancak fırsat bulabiliyorum. Yerleşme sürecini anneler yanımızda olduğundan çabucak kolayca atlattık Allah'tan.

Gelelim bu 18 günlük izlenimlerime:

Öncelikle burası feci sıcak. Ben ki sıcakta da olsa uyku problemi yaşamaz, fosur fosur uyurdum ama burda yok, boğuluyorum resmen, bi de henüz alışma evresinde olduğumuzdan mıdır çevreye çok hakim olamadığımızdan nedir hala tedirgin uyuyoruz, en ufak bi sese zınk diye dikiliyoruz. Ayrıca geceleri bazen fırtınaya benzer bişi çıkıyo çamaşırları uzaklara atıveriyo, rüzgar çanımız çılgıncasına çalıyo falan, gecenin bi körü vuuuu sesleriyle uyanıverince tırsıyo insan haliyle, yani İstanbul'da mahallede dükkan veya otomobil alarmlarına fırladığımıza benzer bişi. Ama beni en çok mutlu eden bir gerçek ise kışın kalın montlara, atkılara, berelere ihtiyaç duyulmaması oldu :)

Zaman mefhumu burda çok farklı işliyo, daha önce Bodrum'a yerleşen arkadaşlarımız da bahsetmişti bundan, büyük şehirin aceleciliği yok insanlarda. Mesela 5 dakika yarım saat demekmiş burda varın gerisini siz hesap edin :) benim gibi gıpcık [tezcanlı] biri için zor olacak bu.


Burada taksiler çok pahalı, ama her yere giden minibüsler var öyle çiçek abbas minibüsleri gibi değil servis minibüslerinden, bi de şoförleri çok kibar İstanbul minibüs şoförleri gibi kaba saba hemen atarlanacakmış gibi değiller. Gerçi burda gördüğüm kadarıyla tüm insanlar çok kibar ve canayakın. Koylar ve ölüdeniz haricinde her yer 2 lira falan :)



Salı ve cuma günleri pazar kuruluyo ve tek kelimeyle şahane, hemen bi pazar arabası almamız gerekiyo.
Bi haftalık sebze ve meyveni alıyosun 30 liraya falan çıkıyosun üstelik herşey de taze :)

Burda gözlemeye saç böreği diyolla :)

Memurları nasıl bilirsiniz İstanbul'da? Genelde azarlar gibi konuşurlar, işinizi yapmamak için bin dereden su getirirler, bi de anasını babasını kesmişsiniz gibi düşmanca davranırlar ya burda öyle değil, ikametimizi taşımaya gittiğimiz zaman bi kolonya ve çikolata ikram etmedikleri kaldı, bir güleryüz, bir misafirperverlik :)

Denize gelince doğru düzgün 3 kere nasiplenebildim kendisinden, fazla çimemedim [yüzemedim] Bi 3 gün TTnet arızayı beklediğimiz için evde hapis kaldık, sonra da ben grip oldum, sürekli tiğsiriyorum [hapşırıyorum] Olurmuş hava değişiminden öyle dediler. Ama zaten Onur arkadaşımızın da dediği gibi ' Fethiye'li olmak demek denizin orda olduğunu bilip de gitmemek' demektir :)

Bi de bir komşu canlısı çıktık ki kendimizi tanıyamıyoruz, Mecidiyeköy'de aklımız çıkıyodu biriyle konuşcaz diye burda inanılmazız, hatta elmalı turta yapıp kapı kapı dağıttık o derece cana yakın bi çift olduk.

Bademcik'i de unutmayalım tabi, o ayrı bi güzel gelmeye başladı gözüme, sanki buranın havası yaradı ona kilo aldı daha bi tatlı bişi oldu, bahçedeki kedileri izleyip onlara tıslıyo ve sürekli aklı dışarıda,kapıyı açar açmaz dışarıda alıyo soluğu aklım gidiyo kaçacak diye. İlk işimiz ona bi tasma alıp bahçede tur atma çalışmalarına girişmek. Tabii hala bi veteriner bulamadık :(


Keyfimiz iyi çok şükür, bi sıkıntı yok, alışıyoruz yavaş yavaş, gerçi kocacık doğuştan fethiye'liymiş diye düşünmeden edemiyorum çoğu zaman :) Ben tatil havasından henüz çıkamadım 15 günlüğüne apart tutmuşuz da dönecekmişiz gibi hissediyorum. İşlere başlayınca belki bu düşünceden kurtulurum ama şunu inkar edemem. İstanbul başka bişi ya bambaşka! Hem ailelerimiz, sevdiklerimiz hep orada...

Bi de böyle bişi var :)

Emme biyon alışınca, akideş buluverince, 3-5 sertince seviveri insan burları...

*Okuyorum : Grange / Kaiken
*Dinliyorum : Mor ve Ötesi / Güneye giderken
*İzliyorum : Lie to me